-
1 подкладывать
несов.; сов. - подложи́ть2) разг. (astar) geçirmekподкла́дывать шёлк под пальто́ — paltoya ipek astar geçirmek
3) daha koymakподложи́ть не́сколько поле́ньев — birkaç odun daha koymak
4) (gizlice) koymak, bırakmakв зда́ние была́ подло́жена бо́мба — binaya bomba konmuştu / yerleştirilmişti
-
2 подбавлять
несов.; сов. - подба́витьbiraz daha koymak / batmak -
3 подливать
несов.; сов. - подли́тьdaha koymak / dökmek••подлива́ть ма́сла в ого́нь — yangına körükle gitmek, ateşin üstüne benzin dökmek
-
4 доливать
несов.; сов. - доли́тьдоли́ть воды́ в стака́н — bardağa daha da su koymak
долива́ть ча́йник — çaydanlığı (daha da su koyarak) doldurmak
-
5 подставлять
несов.; сов. - подста́вить1) (подо что-л.) altına koymak / yerleştirmek2) ( придвигать) çekmekк на́шему сто́лику подста́вили еще оди́н — masamıza bir masa daha eklediler
официа́нт подста́вил ей стул — garson oturacağı sandalyeyi altına sürdü
3) vermek; uzatmakподставля́ть кому-л. плечо́ — birine omuz vermek
подставля́ть щёку — yanağını uzatmak
4) ( лишать всякой защиты) açık / savunmasız bırakmak5) ( заменять чем-либо) yerine koymak••подста́вить но́жку кому-л. — birine çelme takmak; перен. birinin ayağının altına karpuz kabuğu koymak
-
6 подсыпать
-
7 прибавлять
несов.; сов. - приба́вить1) eklemek; katmak; daha da koymakприба́вить са́хару? — daha da şeker koyayım mı?
2) ( увеличивать) artırmakприбавля́ть зарпла́ту кому-л. — birinin ücretini / maaşını artırmak
3) разг., в соч.прибавля́ть в ве́се — kilo almak
-
8 в
1) (где, в чем)...da; içindeв стране́ — ülkede
в столе́ — masa içinde
учи́ться в шко́ле — okulda okumak
он спря́тался в куста́х — çalılar arasına gizlendi
в э́том зале потоло́к вы́ше — bu salonun tavanı daha yüksek
вот в э́том суть вопроса — işte sorunun özü bu
бо́ли в поясни́це — bel ağrıları
боль в желу́дке — mide ağrısı
2) (куда, во что)...a; içineпое́хать в Москву́ — Moskova'ya gitmek
положи́ть в стол — masa(nın) içine koymak
визи́т президе́нта во Фра́нцию — cumhurbaşkanının Fransa'yı ziyareti
нали́ть воды́ в стака́н — bardağa su doldurmak
возьми́те ру́чку в пра́вую ру́ку — kalemi sağ eliniz içine alın
он толкну́л меня́ в плечо́ — omuzumu dürttü
тот толкну́л его́ в грудь — öteki onu göğsünden itti
капиталовложе́ния в промы́шленность — sanayi yatırımları
4) (через, сквозь)...danя ви́дел в зе́ркало, как он вошёл — girişini aynadan gördüm
смотре́ть в замо́чную сква́жину — anahtar deliğinden bakmak
я уви́дел тебя́ в окно́ — seni pencereden gördüm
5) ( когда)...daв октябре́ — Ekimde
в сороковы́х года́х — kırk yıllarında
в про́шлом году́ — geçen yıl
в бу́дущем году́ — gelecek yıl
в тот ве́чер — o akşam
в пя́тницу — cuma günü
в три часа́ — saat üçte
во внерабо́чее вре́мя — çalışma saatleri dışında
в три дня не сде́лаешь — üç günde yapamazsın
раз в ме́сяц — ayda bir
два ра́за в ме́сяц — ayda iki kez
сто ме́тров в секу́нду — saniyede yüz metre
6) ( при указании на наличие признака чего-либо)...li,...lıkбума́га в кле́тку — kareli kağıt
широ́кий в плеча́х — (geniş) omuzlu
рука́, со́гнутая в ло́кте — dirsekten bükük / bükülü kol
он был в нару́чниках — elleri kelepçeliydi
в жи́дком состоя́нии — sıvı halinde
преиму́щество в четы́ре очка́ — dört sayılık avantaj
челове́к в чёрном — karalı adam
чемпио́н ми́ра в тяжёлом ве́се — ağır sıklet dünya şampiyonu
де́ти в во́зрасте 10-12 лет — 10-12 yaşlarındaki çocuklar
7) (при указании веса, размера и т. п.)...lıkве́сом в то́нну — bir tonluk
цено́ю в два рубля́ — iki rublelik
давле́ние в пять атмосфе́р — beş atmosferlik basınç
бриллиа́нт в десять кара́т — on kıratlık pırlanta
под угло́м в 30 гра́дусов — 30 derecelik bir açı altında
ле́стница в де́сять ступе́ней — on basamaklı merdiven
8) (при исчислении в мерах веса и т. п.) olarakв то́ннах — ton olarak
в рубля́х — ruble olarak
9) (при указании расстояния от чего-л.) mesafede, ötedeв киломе́тре от дере́вни — köyden bir kilometre uzaklıkta / mesafede, köyün bir kilometre ötesinde
в трёх ми́лях от бе́рега — kıyıya üç mil uzaklıkta
в пяти́ киломе́трах южне́е го́рода — şehrin beş kilometre güneyinde
в десяти́ ме́трах леве́е чего-л. — on metre solunda
10) (покрытый, запачканный чем-л.)...lıска́терть в пя́тнах — lekeli masa örtüsü
лицо́ его бы́ло в мы́ле — yüzü sabunluydu
у неё ру́ки бы́ли в те́сте — elleri hamuruydu
11) ( при образовании наречных сочетаний) için, ile,...daон вы́ступит в тяжёлом ве́се (о борце) — ağır sıklette / ağırda güreşecek
он да́же в очка́х пло́хо ви́дит — gözlükle bile iyi görmüyor
испо́льзовать что-л. в ли́чных интере́сах — (bir şeyi) kişisel çıkar için kullanmak
••в двух, трёх,... не́скольких, мно́гих места́х (с гл. взорва́ть, разорва́ть, ра́нить и т. п.) — iki, üç,... birkaç, birçok yerinden
опубликова́ть рома́н в двух тома́х — romanı iki cilt halinde yayımlamak
-
9 докладывать
rapor etmek; eklemek* * *Irapor etmek / vermek; tekmil etmek / vermek воен.; bilgi vermek ( информировать)IIего́ жена́ доложи́ла об э́том всем сосе́дям — разг. onun karısı olayı bütün komşularına rapor etmiş
( добавлять) eklemek; daha (da) koymak -
10 досыпать
uyumak* * *I досып`атьнесов.; сов. - дос`ыпатьdaha (da) koymak; dökmek; doldurmak ( доверху)II досып`атьнесов.; сов. - досп`атьне досыпать — uykusuz kalmak, uykusunu alamamak
она́ неде́лями ноче́й не досыпала — haftalarca uykusuz kalırdı
-
11 приставлять
несов.; сов. - приста́вить1) dayamak, ( bitişecek biçimde) yanına koymakприста́вить ле́стницу к стене́ — merdiveni duvara dayamak
к на́шему сто́лику приста́вили ещё оди́н — masamıza bir masa daha eklediler
2) ( наставлять) eklemek
См. также в других словарях:
ısıtıp ısıtıp önüne koymak — daha önce geçmiş bir olayı, bir işi, ileri sürülmüş bir düşünceyi sık sık tekrarlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fiile koymak — eyleme geçirmek Dava insanın, ben daha çok işe yararım kanaatine varması ve bunu fiile koyabilmesidir. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
posta koymak (veya atmak) — tkz. birini korkutmak, gözdağı vermek Daha dün Kel Mahmut u yıkayıp yağlayan yavşak bugün kalkmış ona posta koyuyor. R. Ilgaz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaldırmak — i 1) Bulunduğu yerden almak Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2) Yukarı doğru hareket ettirmek Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. S. F. Abasıyanık 3) Yükseltmek Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4) nsz Ürün toplamak, taşımak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayırmak — i, e 1) Bölmek Elmayı dörde ayırmak. 2) e, den Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak Çocuklara pastadan biraz ayırdım. 3) Bir yeri bir engelle bölmek 4) den Birbirinden uzaklaştırmak 5) i Nitelik değişikliğini… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkarmak — den 1) Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı. Ö. Seyfettin 2) i Sonunu getirmek Bu para ile ayı çıkarırız. 3) i Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek 4) i Bulmak, ortaya koymak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dayanmak — e 1) Bir yere yaslanmak, kendini dayamak Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor. M. Ş. Esendal 2) nsz Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak Bu kumaş çok dayandı. 3) Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dokunmak — 1. nsz Dokuma işi yapılmak Halılar dokundu. 2. e 1) Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk. A … Çağatay Osmanlı Sözlük